Loading...

Blog

Ana Sayfa / Blog

Yasaklamalar

Yasak deyince aklınıza ilk ne geliyor? Okulda öğretmenlerin koyduğu yasaklar, evde ailenin koyduğu yasaklar, iş hayatında şirketin koyduğu yasaklar, toplumda mahalle baskısı vb. Aslında tüm bu yasakların altında daha bebeklik dönemimizden itibaren aldığımız mesajlardan kaynaklı çok daha temel yasaklamalar var. Transaksiyonal Analiz teorisinin kurucusu Eric Berne tarafından “Yasaklamalar (INJUNCTIONS)” diye tanımlanan bu yasaklamaların sayısı bir hayli çok olmakla beraber temel olarak 12 tanesini ele alabiliriz.

Don't be, Don't be you, Don't (Don’t Do Anything), Don't be Important, Don't belong, Don't be close, Don't be well / sane, Don't think, Don't feel, Don't be a child, Don't grow up, Don’t make it.

Ben TA (transactional analysis) uzmanı değilim. Bu yüzden yukarıdaki tüm yasaklamalar hakkında derinlemesine fikir beyan edemeyeceğim. Ancak iki yıldır iç içe olduğum TA kavramı ve yasaklamaların benim hayatımdaki ve yakın çevremdeki yansımalarından bahsedeceğim. Bunun için yukarıdaki yasaklamalardan bazılarını ele alıyorum.

Don’t be you (kendin olma) yasaklaması iki farklı şekilde ortaya çıkmaktadır ki ülkemizde yaygın olarak gözlemlenebilir. Birincisi, aile erkek çocuk istemiştir ancak kız olmuştur ve o çocuk erkek gibi yetiştirilir ya da tam tersi. İkincisi “komşunun oğlu/kızı” sendromu. Sanırım Türkiye’de büyüyen çocuklar olarak hepimiz hayatımızın belli aşamalarında ailemiz tarafından etrafımızdaki akranlarımız ile karşılaştırıldık. “Mehmet amcanın oğlu bu yıl üniversiteye girdi sen ne yapıyorsun”, “Ayşe teyzenin kızı evlendi yakında çocuğu olacak sen hala geziyorsun” vb. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Hayatımızda hep bizden iyi birileri ile karşılaştırıldık ki bu kimi zaman kardeşimiz, kimi zaman bir akrabamız kimi zaman ise komşunun çocuğu oldu. Hem cinsiyet hem de bu karşılaştırma durumlarında aslında ebeveynlerimizden aldığımız mesaj “kendin olma” Kendin olmamalısın çünkü kendin olduğun zaman takdir edilecek bir yanın yok.

Don’t grow up / Don’t be child. Bu iki yasaklama gene güzel ülkemizde benim çok karşılaştığım örneklerden. Özellikle kardeşler arasında arada kaç yaş fark olduğundan bağımsız olarak “Sen artık abisin/ablasın çocuk olma” söylemi vardır. Örneğin benim iki kız kardeşim var, biriyle aramda 3 diğeriyle 12 yaş fark var ki ben ikisinde de “sen artık abisin, kardeşlerine örnek olman gerek” mesajı ile büyüdüm. Evin en küçüğünde de Don’t grow up yasaklaması görülebilir çünkü küçük kardeş “küçük” olmanın avantajıyla tüm çocukluğu boyunca o kadar çok kazanım elde etmiştir ki kaç yaşına gelirse gelsin evin küçüğüdür.

Don’t feel, Don’t be close, Don’t belong yasaklamaları birbirinden farklı olmakla birlikte benim hayatımda genelde birlikte gözüküyorlar. Avrupaya gittiğinizde kendinizi Türk gibi, Türkiyeye geldiğinizde kendinizi Avrupalı gibi hissediyorsanız Don’t belong yasaklamasına hoş geldiniz. Don’t be close yasaklaması hem duygusal hem de fiziksel olarak “kimseye yakın olmamalıyım” şeklinde ortaya çıkar ve bir yanında “kimseye güvenmemeliyim” duygusunu da getirir. Don’t feel Türk erkeklerin en büyük yasaklamasıdır. “Erkek adam ağlamaz, erkek adam korkmaz, erkek adam üşümez vs” şeklinde çocukluğumuzdan beri formatlanıyoruz. Ben ağlamanın, korkmanın, üşümenin beni “gerçek” erkek yaptığını yeni yeni öğreniyorum. Biz Türk erkekleri hayatımız boyunca güçlü olmalısın psikolojisi ile büyütüldüğümüz için duygularımızı yaşamamız hep yadırgandı çünkü duygusal olanlar kadınlardır görüşü hakimdi.

Konu uzun ve derin. Şimdilik bu kadar. Yaşadığınız her şeye “acaba gerçekten bunu yaşamam gerekiyor mu” diye bakmanızı öneririm. Özellikle erkekler; gözyaşlarımız hiçbir zaman güçsüz tarafımız olmadı, korkumuz hiçbir zaman bizi aciz kılmadı. “Mış” gibi yapmak asıl bizi yoran. İçimiz ağlarken güçlü durmaya çalışmak, korkarken cesurmuş gibi yapmak yıprattı bizi ve güçsüz kıldı.

Comments